2017 Türkiye Uyuşturucu raporuna göre, aynı Amerika
Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, hem reçeteli ilaçlar hem de eroin gibi
yasadışı opioidler de dahil olmak üzere, afyonların aşırı dozlarına bağlı ölümlerde
süregelen bir artış tespit edilmektedir. Medikal olmayan kullanıcılar ve kötüye
kullananlar, yasal olmayan pazara yöneltilen reçeteli opioidleri bir şekilde elde
edebilmektedirler. Türkiye’de henüz AR-GE, ithalat ve üretimine yönelik
herhangi bir piyasa girişimi ya da politik insiyatif bulunmamakla birlikte,
opioid kullanımı, kötüye kullanımı ve aşırı dozları azaltma umuduyla, özellikle
denetimli serbestlik süreçlerine yönelik olarak ABD’de geliştirilen, kötüye
kullanım önleyici opioid formülasyonlarına (ADF = Abuse Deterrent Formula)
karşı bir tutum ve tavır geliştirilmesi için tartışma başlatmakta geç
kalınmamalıdır.
ADF'lerin faydaları tartışmalı olmakla birlikte, bu
formülasyonların zararlarına yönelik de kaygılar izlenmektedir. ADF'ler,
kullanıcılarını, yasadışı eroin de dahil olmak üzere daha tehlikeli opioidlere
geçmeye teşvik ediyor. Reçeteli opioidlerin bu yeni formüllerinin, (HIV) salgınına
yol açtığı durumlardan bile söz ediliyor. Bu arada, ADF’ler gereksiz yere ilaç
fiyatlarını artırmakta, sağlık sigortası alıcılarına, mükelleflere ve özellikle
kronik ağrı çeken hastalara gereksiz maliyetler yüklemektedirler.
ABD hükümetinin, buna benzer olarak, yüzyıl önce,
istismar-caydırıcı alkol kullanımını teşvik etmesi gibi çabalar, birçok hastada
ağrının yasal yollarla giderilmesinin engellenmesi ve muhtemelen morbidite ve
mortaliteyi arttırmak gibi istenmeyen sonuçlar doğurmaktadır. O halde, her
seviyedeki hükümetler, ADF opioidlerini teşvik etmeyi durdurmalıdır. Bir
çoklarına göre, ABD’de kongre, ilaç üreticilerinin ağrı hastalarına ADF'leri
kullanarak opioid patentlerini "yenilemek" için daha yüksek
maliyetler verme hevesini sona erdirmeli veya sınırlamalıdır. FDA, ADF
opioidlerini teşvik etme politikasını ve özellikle de ADF dışındaki opioidleri
ortadan kaldırma hedefini sona erdirmelidir. Milletvekilleri, tüketicilerin
pahalı ADF opioidlerini satın alma çabalarını bırakmaları ve bunun yerine
sigortacılardan bu ürünlerin tıbbi kullanıcılarını daha ucuz, ADF olmayan genel
formüle yönlendirmelerini özendirmelidirler.
Türkiye’deyse, ADF’ler piyasada henüz mevcut değildir.
ABD’deki tecrübelerden yola çıkarak, ADF’lerin Türkiye’ye ithaline, üretimine
ve AR-GE teşviklerine karşı sağlıkta liberal yaklaşım, başlıca iki önermeyle
ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki, piyasa düzenlemelerine karşı durmak ve yasal
kısıtlara itiraz etmek ve ADF’lerin serbest satışını desteklemek, ikincisiyse,
ağrı kesicilere karşı klasik önyargıları aşmaya çalışırken, ağrı çeken ya da
kader mahkumu kullanıcıların haklarını savunmak adına, ADF’lerin zararlarını
gözeterek, aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacak sebeplerle, piyasa
düzenlemelerini klasik opioidlerden yana kullanmak olabilir.
Eroin
olgularında olduğu gibi, hem reçeteli hem de yasadışı opioidler de dahil olmak
üzere, aşırı dozdan ölümlerin giderek çoğaldığı bir dönem içindeyiz. Medikal
olmayan kullanıcılar ve kötüye kullananlar yasal olmayan pazara yöneltilen
reçeteli opioidleri bir şekilde elde edebilmektedirler. Son yıllarda, ABD ilaç
endüstrisi, opioid kullanımı, kötüye kullanımı ve aşırı dozları azaltmak
umuduyla, kötüye kullanım önleyici formülasyonların geliştirilmesine
odaklanmıştır. Kongrenin de desteğiyle, ABD’deki politik destek sayesinde,
ADF'ler yoluyla aynı zamanda farmasötik üreticilerinin opioidlerinin patent
ömrünü uzatmaları da sağlanmaktadır. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) de üreticileri
kötüye kullanım önleyici formülasyonları geliştirmeye teşvik ediyor. Bazı
eyalet yasama organları, bu yeniden formüle edilen ilaçların maliyetini
karşılamak için sigorta planları istedi. Opioidlerin kötüye kullanım önleyici
formülasyonlarının, opioid doz aşımının ölüm oranını azaltma amacına yönelik
bir etkiye sahip olduğunu gösteren çok az kanıt olduğu halde, güçlü kanıtlar,
eroin kullanımını ve aşırı dozları artırmaya katkıda bulunduklarını
göstermektedir. Bazı durumlarda ADF'ler, medikal olmayan kullanıcıların enjeksiyona
eğiliminde artmaya sebep olabilir. Enjeksiyonlara eğilimin artması sebebiyle,
hepatit ve (HIV) yayılması da dahil olmak üzere, kirli iğnelerin paylaşılması
veya yeniden kullanılmasıyla ilgili tüm riskler artacaktır. ADF'ler ayrıca,
sağlık bakım reçetelerini alan hastalar için ağrı tıbbının fiyatının
yükselmesine katkıda bulunmaktadır. O halde, politika yapıcılar,
istismar-caydırıcı opioidlerin geliştirilmesini durdurmalıdır. Yüzyıl önce
istismar-caydırıcı alkol kullanımınının teşvik edilmesi gibi bu çabalar, birçok
hastada ağrıyı hafifletici yasal yolları engellemekte ve muhtemelen morbidite
ve mortaliteyi arttırmak gibi istenmeyen sonuçlar doğurmaktadır. Kötüye
Kullanım Caydırıcı Alkol ve Opioidler, insanların hükümet onayı olmaksızın bu
ürünleri kullanmalarını önlemek için yasal ürünler hakkında bireyleri yeniden
biçimlendirme çalışmalarını baştan gözden geçirmeye teşvik etmektedir.
Günümüzün
istismar-caydırıcı opioidleri teşvik etme çabaları, hükümetin 1920'lerde kötüye
kullanım caydırıcı alkol kullanımını teşvik etme çabalarını anımsatmaktadır. 17
Ocak 1920'de Volstead Yasası, sarhoş edici içeceklerin, sarhoş edici likörün
(örn., Etanol) imalatını, satışını veya taşınmasını yasaklamıştı. Ancak, yakıt,
boya, boya benzeri diğer yasal ürünlerin üretimi gibi bilimsel ve ticari
kullanımlar için etanol satışı yapılmasına izin verilmişti. Reçeteli
opioidlerde olduğu gibi, kaçakçılar da kaçınılmaz olarak ticari etanolü modifiye
ettiler ve karaborsada sattılar. Başlangıçta, federal hükümet, üreticilere
zehirli veya iştah açıcı olmayan kimyasallar eklemek için emir vermek suretiyle
denatüre ticari etanolü piyasaya sürdü, böylece insanlar içki içmedi. Ancak
kaçakçılar, tekrar alkollü geri saflaştırarak etanolü yeniden piyasaya
çıkardılar. Yasaklama yasalarını yürürlüğe koyan ABD Hazine Bakanlığı,
1920'lerin ortalarında, kaçakçıların, talebi karşılamak için yılda 60 milyon
galon ticari kullanımlı etanolün yönünü değiştirdiğini ve yeniden stokladığını
hesapladı. 1926'da Hazine Bakanlığı, denatüre edici maddeleri "4 kısım
metanol (ahşap alkol), 2.25 kısım piridin bazları, 0.5 kısım benzen ila 100
kısım etil alkol" formülüyle üreterek, denatüre alkolü yeniden canlandırma
yeteneğini önleme girişiminde bulundu. Diğer katkı maddeleri gazyağı ve brucine
(stronikin ile ilgili) de formüle dahil edilmişti. Metanol, optik sinir
hasarına neden olur ve içme körlüğü meydana getirir. Bu katkı maddelerinin
etkileri çok iyi bilinmektedir. Ocak 1927'de Time dergisi, "Bu sıradan üç
içkinin [denatüre alkol] körlüğe neden olabileceğini" bildirdi. Bazı
yetkililer, bu kasıtlı olarak zararlı politikayı protesto ettiler. New York'ta Charles
Norris adında bir tıp doktoru, 1926'da düzenlenen basın toplantısında
"Hükümet, alkole zehir koyarak içmeyi bıraktıramadığını biliyor ancak
zehirleme sürecini sürdürüyor" diye belirtti. Bu istismar caydırıcılığının
zararlı etkilerine dikkat çekti. Missouri Senatörü James Reed (D),
"Yalnızca vahşi bir canavarın içgüdülerine sahip olan biri, öldürmek ya da
adamı kör yapmak arzusundadır" diye belirtti. Bu politikanın insafsızlığı,
yasaklama savunucularını caydırmadı. Yasağı yürürlüğe koymakla görevli Hazine
yetkilisi Seymour M. Lowman, karaborsada alkol bağımlılığına karşı hükümetin
zehirleme politikası güttüğünü belirten insanların azınlıkta olduğunu savunarak
politikayı savundu ve sonuçta "daha iyi bir iş yapıldı" dedi.
İstismar-caydırıcılık programı 1933'te, yasaklama'nın kaldırılmasıyla son
bulmuş olmadı. O zamana kadar, yalnızca istismar-caydırıcı-alkol programı
yüzünden, yaklaşık 10.000 kişi ölmüş oldu. Hükümet gücünü
yetişkinlerin alkol almasını önlemek için savunanlar, bu politikanın
kayıplarını tolere edebildiler. Hükümet gücünü yetişkinlerin opioid kullanımını
önlemek için savunanlarsa, bugüne kadar opioidlerin istismar-caydırıcı
formülasyonlarını teşvik ederek veya zorunlu kılarak sebep olacakları
zararları, bakalım nasıl telafi edecekler.
Günümüzün
avukat avcıları, toptancıdan hastane dispanserine, aile hekimliği dolabına
kadar tedarik zincirinin herhangi bir noktasında reçeteli opioidleri
karaborsaya yönlendirebilirler. Bu nedenle, politika yapıcılar, opioidleri
nerede olursa olsun kullanılmaz hale getirmek için yollar bulmaya çalıştılar. Bu,
tabletleri ezmek, çözmek, çiğnemek ya da solumayı daha zor hale getirmek
anlamına da gelmektedir. Aynı zamanda zevk verici etkilerini engellemek için
opioidler bir opioid antagonisti ile birleştirilebilir. Bir opioidin ilk FDA
onaylı ADF'si OxyContin idi. Opioid oksikodon, 1916 yılından beri klinik
kullanımda olmasına rağmen, 1996 yılında uzun etkili varyant OxyContin geliştirildi.
Bu preparasyondaki oksikodon çok daha yüksek bir konsantrasyonda kronik ağrı
kontrolü için hastaların her 12 saatte bir alabileceği kontrollü salımlı bir
tablet formundadır. Riskli oksikodon konsantrasyonu yüzünden kaçakçılar,
yasadışı rekreasyonal kullanım pazarına büyük miktarda OxyContin verdi.
Genellikle "hillbilly eroin" olarak adlandırılan kullanıcılar, onu
ince bir toz haline getirip burnundan çekip çiğnemeye veya tozu suda eritip
damar içine enjekte etmeye başladılar. Purdue, 2010 yılında, ezilmeye dirençli,
çözeltilerde çözündüğünde kolaylıkla enjekte edilemeyen bir jel oluşturarak, çözücülerle
ekstraksiyona karşı direnci olan Oksikontin reformulasyonunu piyasaya çıkardı.
FDA'dan ADF iznini aldıktan sonra, Purdue OxyContin'in orijinal formülasyonunu
üretmeyi bıraktı ve sadece yeniden formüle edilmiş versiyonu üretti ve sattı.
Bugün piyasadaki tüm Oksikontin, yeniden formüle edilmiş ADF çeşididir.
2010'dan
bu yana, FDA, OxyContin'e ek olarak birkaç yeni ADF opioidini daha onayladı:
Subokson, buprenorfin (metadona benzer özelliklere sahip güçlü bir opioid) ve
naloksonun bir kombinasyonudur. Subokson, bağımlılığı metadona benzer şekilde
engeller. Nalokson bir opioid antagonistidir; opioidlerin vücudun opioid
reseptörlerine ulaşmasını engeller. Vücudun bağırsak duvarlarından nalokson emilmez,
bu nedenle hastalar oral olarak buprenorfin ile birlikte kullandıklarında çok
az etkiye sahiptir. Ancak kullanıcılar, subokson haplarını ezip enjekte
ederlerse, nalokson, opioid reseptörlerini bloke eder. Bu nedenle, subokson
kullananlarda, bu yöntem, geri çekilme semptomlarına yol açabilir. Hysingla ER,
Vantrela ER ve Zohydro ER, uzun etkili, kontrollü salınan hidrokodonun, yeniden
formüle edilmiş OxyContin'e benzer şekilde ezme ve enjekte etmeyi önlemek için
süratle salınan bir yeni formulasyonudur. Embeda, MorphaBond ER ve Arymo ER,
suboksonunkine benzer bir stratejiye dayanan, bir opioid antagonisti olan uzun
süreli salınımlı oral morfin ve naltrekson kombinasyonlarıdır. Oxaydo ve
Roxybond, oksikodonun ADF'leridir. Çözünürlerse, jelatinimsi hale gelirler ve
enjekte etmek için uygun değildirler. Kullanıcılar ezip burnuna çekecek olursa,
ciddi burun rahatsızlığına neden olurlar; Oxaydo'nun üreticisi, bunu
"burun yanması" diye tanımlamaktadır. Xtampza ER, yakın zamanda
onaylanmış, uzun etkili Oxycodone ADF'dir; OxyContin'e benzer ancak ezme ve
çiğnemeyi engelleyen farklı bir tescilli üründür. Opana ER, oksimorfonun bir
ADF'sidir. Aynı zamanda kırılmaya dayanıklı teknoloji kullanır, çözücüyle öz
çıkarmaya karşı direnir ve suda çözülürse jel haline gelir. Opana ER bugüne
kadar ilaç üreticilerinin FDA'nın talebi üzerine piyasadan çektiği tek ADF
opioididir. Daha da önemlisi, ADF'ler, tıbbi olmayan kullanıcıların bu hapları
amaçlanan uygulama şekli olan bir bardak su ile yutmalarını engellemek için
hiçbir engel taşımamaktadırlar.
Birçok çalışma, yeniden formlandırılmış ürünlerin
etkinliğini ve devam eden gelişimini teşvik etmenin yararlılığını sorgulamaktadır.
Veriler, eroinden ölüm oranı artarken, reçeteli opioidlere atfedilebilir olan
aşırı doz ölüm oranının son yıllarda istikrarlı olduğunu göstermiştir. 2015'te
eroin doz aşımı nedeniyle ölümler ilk defa reçeteli opioidlerden ölümleri
geride bırakmıştır. Bu eğilimler, ADF'lerin reçeteli opioidleri daha zor bulunur
hale getirdiği ölçüde bu kullanıcıların daha çok eroine geçtiğini
göstermektedir. Birçok çalışma, ADF'lerin önerilmesinin, kullanıcıları, kendi
reçeteli opioidlerinden daha ucuz ve daha kolay olan eroine geçmeye
yönlendirdiğini göstermektedir. OxyContin'in yasadışı pazardaki popülaritesi ve
2010'dan bu yana sadece yeniden formüle edilmiş ürün mevcut olduğundan, ADF'nin
etkileri üzerinde çok sayıda araştırma bulunmaktadır. OksiContin'in yararlarını
çok sayıda çalışma sorgulamıştır. JAMA Psikiyatrisi ve Kanada Tıp Birliği
Dergisi çalışmasında, istismar-caydırıcılık formunun uygulanmasının OxyContin
kullanımında bir azalmaya yol açtığı ancak ADF'nin eroin kötüye kullanımında
artışa katkıda bulunabileceği ve aşırı dozda opioid üzerinde herhangi bir
etkisi olmadığı bulundu. RAND Corporation ve Pennsylvania Üniversitesi'nden
araştırmacılar tarafından yapılan 2017 çalışmasında, OxyContin'in kötüye
kullanımı arzusunu bozma çabalarının sonucunun "eroin de dahil olmak üzere
ikame ilaçların kullanımının artırılması olabileceği" belirtildi. OksiContin
kullanımının yüksek seviyelerde olduğu durumlarda, 2010'dan önce (ADF orijinal
OxyContin'in yerini aldığı zaman) OksiContin kullanımının daha büyük bir düşüşe
uğramasına karşın reformasyonun ardından eroin ölümlerinde daha büyük bir artış
yaşandığını gösterilmiştir. Araştırmacılara göre, "opioidle ilgili
ölümlerin tamamında, fentanil gibi daha zararlı sentetik opioidler de dahil
olmak üzere, diğer opioidlerin ikamesinden dolayı farklı bir azalma olduğuna
dair çok az kanıt görüldü". Haziran 2017'de ekonomist William Evans ve
Notre Dame Üniversitesi'nden Ethan Lieber ve Boston Üniversitesi'nden Patrick
Power, çalışmalarında, OxyContin'in kötüye kullanım önleyici formülasyonu ve
eroin kullanımındaki artış arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydu.
Ağustos ayında OxyContin tüketiminin yeniden düzenlenmesiyle birlikte eroin
ölümlerinin ertesi ay yükselmeye başladığını da buldular: Eroin ve opioid
ölümlerini bir araya getirdiğimizde, reformasyonun ardından toplam eroin ve
opioid ölümlerinin azaldığına dair hiçbir kanıt bulamadık -oplumidik ölümler,
bu durumda, eroin ölümlerinin yerini almış gibi görünüyor. Dolayısıyla,
OxyContin'in istismar-caydırıcı reformasyonunun arkasındaki niyet, tüketici
davranışındaki değişiklikleri tamamen etkilemiş görünüyor.
ADF'ler, opioid kullanıcılarını eroine geçmeye teşvik
ettiğinden, ADF'lerin getirdiği riskler aslında opioid kullanımı ve kötüye
kullanma riskini aşabilir. Yasadışı eroin, aşırı doz, tehlikeli katkı maddeleri
ve hastalık bulaşma riskini artırır. ADF'ler, eroine geçmediğinde bile
hastalara zarar verebilir. 2012'de Endo Pharmaceuticals, uzun süreli salınan bir
hidromorfon olan Opana ER'yi, ezilmeye ve kırılmaya karşı dirençli hale
getirmek için yeniden formüle etti. Sonuç olarak, birçok istismarcı ilacı
enjekte etmeye başladı. 2015 yılının başında yaklaşık 190 kişiden oluşan bir
kohort, Indiana'daki Scott County'de HIV pozitif çıktı; Indiana tarihinin en
büyük salgınıydı. Halk sağlığı yetkilileri, patlamayı, Opana ADF'sini enjekte
etmek için kirli iğnelerin paylaşımına bağladılar. FDA, Endo
Pharmaceuticals'dan Opana ER'yi piyasadan çekmesini istemekle tepki verdi.
Talebi ilan ederken, FDA'nın Uyuşturucu Değerlendirme ve Araştırma Merkezi
direktörü Janet Woodcock, "Yeniden formüle edilmiş Opana ER'nin kötüye
kullanımı ve manipülasyonu ciddi bir hastalık salgını ile sonuçlandı. Bu ürünün
tehlikeli istenmeyen sonuçlar doğurduğuna karar verdik, piyasadan çekilmesini
istemek için bir karar aldık "dedi. FDA, Endo Pharmaceuticals'ın ürünün
pazardan gönüllü olarak çıkarılmaması halinde ajanstan talep edilmesi için
resmi adımlar atacağını söyledi. Üretici, ajansın piyasadan çekme isteğine
Temmuz 2017'de uydu. FDA, bu ADF'nin görünür hale gelmesinden sonra, istenmeyen
sonuçlarını kabul etti ve tepki verdi. Ajans, yine de, daha az görünür olduğu
için, daha çok eroin kullanımı ile ilişkili olanlar da dahil olmak üzere,
ADF'lerin tehlikeli, beklenmedik sonuçlarını tolere etmeyi sürdürmektedir.
İstismar-Caydırıcı Opioidler ve Sağlık Harcamaları Politika üreticilerinin
ADF'lere olan talebi, ilaç üreticileri için büyük kar fırsatları yaratmakta ve
kronik ağrı çeken hastalar üzerinde önemli maliyetler yüklemektedir. Orijinal
opioid preparatlarının birçoğu için patent korumalarının süresi dolmuştur. Bu
durumda, jenerik ilaçlarla rekabet, opioidlerin fiyatlarını düşürür ve ilk önce
bu ilaçları piyasaya süren ilaç firmalarının kârlarını düşürür. ADF'ler, ilaç
üreticilerine, patentin geçerliliğini kaybetmeden önce sahip oldukları patent
korumasını uzatarak veya yenileyerek, "kâr bırakma" olarak bilinen
bir kayıp karı geri yükleme fırsatı sağlıyor. Bir araştırmaya göre, sürekli yenileme
artan bir uygulamadır: "Yeni ilaçlarla, ilaç firmaları eski ilaçlarını
dönüştürüp yeniliyorlar. FDA kayıtlarında yeni patentlerle ilişkili uyuşturucu
başvurularının her yıl en az % 74'ü piyasaya çıkan yeni ilaçlar değil, dönüştürülmüş
mevcut ilaçlar " Yeni patentlenen istismar-caydırıcı ürünler ise bu
nedenle daha yüksek fiyatlara ulaşabilir. FDA, farmasötik üreticileri, yeni ADF
geliştirerek opioid ürünlerini sürekli yenilemek için aktif bir şekilde teşvik
ediyor. FDA, ADF'lerin gelişimini kolaylaştırmak için Nisan 2015'te
"Endüstri İçin Rehber" yayınlamıştır.28 Temmuz 2017'de FDA’dan
yapılan açıklamaya göre; istismar caydırıcı opioidlerin egemen olduğu bir
pazara geçmek, jenerik rekabeti ortadan kaldırabilir ve bu da daha yüksek
fiyatlara ve harcamaya neden olabilir. Farmasötik üreticileri, yeni ADF'ler
geliştirmek, ADF ürünlerinin FDA sertifikasını almak ve ADF'leri afyon
bağımlılığı ve aşırı doz ile mücadele için bir araç olarak tanıtmak için güçlü
ekonomik teşviklerle karşı karşıya. Tüketicilerin ADF opioidlerinin sağlık
sigortası teminatını almalarını zorunlu hale getiren devlet yasaları, marka
opioid üreticileri için bir başka kâr fırsatı temsil etmektedir. Günümüzde
birçok sağlık sigortası planları, sadece istismar caydırıcıları içermeyen daha
eski opioidleri kapsamaktadır. İstismar caydırıcı opioidleri kullanmak isteyen
hastalar genellikle çok yüksek fiyat ödemek zorundadırlar.
İstismar-caydırıcı opioidlerin kapsamının zorunlu
kılınması, tüketicilere ve mükelleflere önemli ve istenmeyen maliyetler getirir.
Pittsburgh Tıp Merkezi Sağlık Planı Üniversitesi, ADF'lerin zorunlu olarak
uygulanmasının plana yılda 400 milyon dolar maliyet ekleyebileceğini tahmin
ediyor. Kanada gibi diğer bazı ülkeler, ADF'leri gereksiz ve pahalı bularak
reddetti. Amerika Birleşik Devletleri gibi Kanada da şiddetli bir opioid aşırı
doz sorunu yaşamaktadır ve kişi başına düşen opioid tüketiminde Amerika
Birleşik Devletleri'nden sonra ikinci sırada yer alır.
ADF opioidlerinin zorunlu olarak kapsanması, tıbbi
tedavilere faydadan fazla zararı olan devlet zorlamalarına ilk örnek değildir. Ülkemizde
de, popüler ve politik güçlere tabi olan devlet yasama organları, geçmişte
zararlı olduğu kanıtlanan birçok tedaviyi de sigorta kapsamına almıştır.
Örneğin; 1990'lı yıllarda, bazı ülkeler tüketicilerin otolog kemik iliği nakli
ile yüksek doz kemoterapi denilen deneysel, pahalı ve oldukça toksik meme
kanseri tedavilerini kapsama almalarını talep etti. Tedavide hastanın kemik
iliği hasat edilir, esas olarak ölümcül dozlarda kemoterapi uygulanır ve
ardından bağışıklık sistemini başlatmak için hastanın kemik iliği yeniden
infüzyona tabi tutulur. Tedavi standart kemoterapiden daha etkili olmadı. Bu,
meme kanseri hastalarına klinik fayda getirmediği gibi daha fazla acı çektirdi.
Hasta savunuculuk gruplarının baskısı altında, prosedürü kapsayan sigorta
uygulamaları yönünde kamuoyu oluşturuldu.
ADF'ler, çiğneme, soluma veya enjeksiyon yoluyla tıbbi
olmayan amaçlarla opioid kullanmaya veya kötüye kullanmaya çalışan insanlar
için reçeteli opioidleri kullanılamaz hale getirmektir. Bununla birlikte ADF
opioidlerinin opioid kullanımını veya aşırı dozları azalttığı
düşünülmemektedir. ADF-opioidleri, doz aşımı ölüm oranlarının her geçen yıl
artmasıyla birlikte OxyContin'in tamamen değiştirilmesi de dahil olmak üzere
ADF opioidlerinin piyasaya sürülmesine rağmen- en popüler suiistimal edilen ilaç
guruplarından biridir. Gerçekten de, ADF opioidleri tartışmasız olarak tıbbi
olmayan kullanımı azaltamamaktadır; çünkü kullanıcılar her zaman bir bardak su
ile ADF’leri alabilirler. ADF'lerin faydalarından çok zararları dikkate
değerdir. ADF'ler, kullanıcıları yasadışı eroin de dahil olmak üzere daha
tehlikeli opioidlere geçmeye teşvik ediyor. En az bir kez, reçeteli bir
opioidin yeniden düzenlenmesi HIV salgınına yol açtı. Bu arada, ADF’ler
gereksiz yere ilaç fiyatlarını artırmakta, sağlık sigortası alıcılarına,
mükelleflere ve özellikle kronik ağrı çeken hastalara gereksiz maliyetler
yüklemektedirler. Kanıtlar, ADF opioidlerinin, aşırı doz olgularını azaltmak
için etkili değil bilakis zararlı bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Hükümetler,
her seviyede ADF’leri özendirmeyi bırakmalıdır. FDA, ADF opioidlerini teşvik
etme politikasını, özellikle de ADF dışındaki opioidleri ortadan kaldırma
hedefini sona erdirmelidir. İdeal olarak, ajans şüphecilik pozisyonunu
benimser. En azından konu üzerinde tarafsız olmalıdır. Milletvekilleri,
tüketicilerin daha pahalı ADF opioidleri için kapsama alanı satın almalarını
talep etme çabalarını bırakmalı ve sigortacıların bu ürünlerin tıbbi
kullanıcılarını daha ucuz, ADF olmayan, genel formüle yönlendirmelerine izin
vermelidir.
Buraya kadar özetlediklerimiz, ADF’lerin iyice yer
edinmeye başladıkları ABD ilaç piyasasında topladıkları özgürlükçü eleştirilere
bir demet örnek oluşturmaktadır. Türkiye’deyse, ilaç ve tıp alanı, büyük ölçüde
liberal eleştirel bakıştan yoksun, piyasa karşıtı devletçi ekollerin etkisi
altındadır. Henüz iç piyasaya giriş başvurusu oluşmamış olan ADF’leri yerli
ilaç sektörü ve ithalatçılar şüphesiz çok kısa bir süreç içinde
keşfedeceklerdir. Ancak, ADF’ler ve geleneksel opioidler ve denetimli
serbestlik ve tedavideki hastalarda uyuşturucu suistimali konusunda cüce kalmış
düşün alanı, Sağlık Bakanlığındaki yetkilendirme süreçlerinde bilgisiz ve
posizyonsuz kurulların emrivakileriyle, halk sağlığına ve bireylerin sağlığına
tehdit oluşturabilecek bu gurubun piyasaya hakim olması sonucunu beraberinde
getirebilecektir. Bu bağlamda, opioid piyasası oyuncularıyla, Türkiye Sağlık
Bakanlığını, ADF’ler konusunda açıklayıcı ve zarardan çok yarar getirecek bir
konuma hemen yerleşmeye davet ediyorum. Önümüzdeki yıllarda ADF’ler, bugünün GDO’ları
için yapılan tartışmaların benzerleri için yeni bir hedef oluşturacak gibi
duruyor.